BEKLEYENDEN BEKLEYENE ÇÖL GÜNLERİ
Ne buz dağları ne uçan güvercin ne çiçek kokusu nede sancılar,geldim çünkü benim sahramda bir hatif var. Düşünerek mi hissederek mi derseniz hissederek derim düşünerek denediğimde yazmayı, saatlerce sil yaz sil yaz bir yol katedemiyorum. Bir tren geçiyor sireni çalıyor ben koltuklarında,buzulların üstünde paten kayan küçük tospağa çocukları hayal ediyorum. Buyum diyorum değişime gerek yok kimsenin kimseyi anlayamadığı bu dünyada daha da anlaşılmazlıklarla uğraşmak keyif veriyor bana. Birileri bekliyor biliyorum çünkü bende dağlarda bekliyorum her gün istisnasız nöbetler tutuyorum. Gelir diyorum banadır diyorum. Dağlarla mevzu bahis böyle şimdi çöllere dönelim,çöllerdeyim,hatiflerle dolu çöllerde,sesler beni çağırıyor heryere.Sonra bir su birikintisi çıkıyor karşıma oturuyorum suyun yanına, bir yansıma,karanlık bir yansıma ben değilim o yansıyan ama bir benim ki içimin en içinde kimseye açmadığım bir ben. Saatlerce duruyorum o yansımanın karşısında.Avuçlarıma alasım geliyor o yansımayı. Sonra kalkıp çölde devam ediyorum,ayağım kızıl kumlarda,cayır cayır yanıyor ama şikayetçi değilim beklemek zor iştir çünkü bu yolda. İşte onun sesi, çekinik bir macera, kabanın içindeki incelik,şiir sesli bir incelik dünya sesli bir gerçeklik, ben en çok ne isterdim bilir misin bu sese bir şiir isterdim,ben bu sese bir Münaacat isterdim.Bir gün belki o sofrada bir Münaacat gelir kulağıma. Ee bu çölün sonu bitmez en iyisimi sen buzullarda ben çölde gidelim kainattan yürüye yürüye...
Yorumlar
Yorum Gönder