BİR AKŞAM ÜZERİ KENDİMLE YOLCULUK
Sonra geçtim bir köşe başına ağlamaya başladım yeşil elmanın ekşi oluşuna insanoğlunun unutuşuna çiçeklerin eskisi gibi kokmayışına. Dedim ki kendimi koyup karşıya bu sırtındaki izler ne bağırdım ne bu kurşun izleri kim yaptı bunları diye. Kızamadım kendime öyle mahçup mahçup baktı ki bana. Bunlar senin suçun dedi. Sen inandın silahtan çıkan kurşunun can yakmayacağına sen inandın sevdanın ağır olmayacağına dedi. Bir süre oturduk sokak lambasına baktık yine birlikte yürüdük o sokakta uzunca bir sokaktı. Eskimiş toprak kokan uzunca bir sokak. Tuttum elinden birlikte ilk yürüyüşümüzdü gülüyordu bana bakarak. Sana bir türlü ulaşamıyorum dedim ona. Yabancılarla konuşmam dedi bana. Birlikte oturduk o yıkık dökük evin olduğu kaldırıma... Gözlerimin içine baktı evin bir köşesini gösterdi dedi ki burası senin, mavi bir köşeydi etrafta boncuklar... Bakamadım yüzüne, ellerimin arasına başımı aldım haykırmak istedim nefesim bir çığlığa dahi sığmadı sana ben ne yaptım diye bağıramadım. Anlatmaya devam etti sen beni burada terkettin dedi acımadı kılıç gibi bakarken. Bir elveda bile demeden burada yüzüstü bırakıp gittin dedi. Sonra ben dizlerimin üstüne çöktüm ben o gün öldüm dedi. Ben ağladım konuşamadım konuşacak bir tek kelimem bile yoktu. Bir çiçek uzattım ince bir çiçek kokusunda sırrı barındıran bir çiçek... Almadı tekrarda döndü bana ve şöyle dedi sen bu çiçeğin kokusunu asla alamazsın. İnanır mısın hayatımda duyduğum en ağır kelamdı. Topladım pılımı pırtımı kendim olacak o canavarı bıraktım orada yüzüne dahi bakmadım koşarak geldim buraya. Ama unutmadım kendi kendimi unutmadım ve şunu hiç unutmadım insanın ruhunu öldürürlerse işte buna çare yoktur...
Yorumlar
Yorum Gönder