DURUMLAR
Eskiden kalabalıklarda yalnızlaşan bu aciz şimdi kendi yalnızlığını kalabalık yapıyor. Zamanın birinde diye başlar hep efsaneler. Okumayı sever bu insan çocukluğunda Efsanelerle Anadolu diye bir kitaptan bahsederdi. Yankılı Kayalar ve daha niceleri. Kışın sert soğuğunda evdeki sobanın arkasına koyup sırtını okurmuş. Sonundada ağlarmış hep. Bu acizi bilirim ben kattiyen son kavramına aşina değildir bu. Bitti dedin mi eli ayağı birbirine karışır garibin. Zar zor büyümeye çalışmış. Bakma böyle durduğuna çok cefa çekmiş. Esir edildim derdi hep bana. Neye olduğunu söylemezdi. Hepimiz esiriyiz derdi. Bir gün elinde bir çaydanlık demir mi desem porselen mi bilmem içi beyaz dışı kopkoyu mavi üzerinde yanık kırmızı güller,almış gelmiş. Nede güzel bir şey bu dedim. Sessiz sedasız içine bir iki kaşık çay attı sonrada kaynar suyu döktü çayın üstüne. Oda buram buram çayın yanmışlığıyla olmasına şahit oldu. Yanarsak oluruz öyle değil mi dedi bana? Ah aciz bir bilsem kim olduğunu bir bilsem ne anlatmaya çalıştığını dedim. Nedir bu bilinmezlik iksiri üzerindeki. Kaç zaman geçecek senden sonra buradan. Çaydanlığı aldı nasıl da güzel demlenmiş dedi. Demir altlıklı bardaklara doldurdu azar azar. Bu sesi bu kokuyu bu lezzeti duysanız tüm duyularınız canlanırdı elbet. Yağız bir atı vardı güzelinden, bu kızın isminide Leyla koymuş. Gülmedim dersem yalan olur. Evladım diyor ona. Yaşlanınca insan, dostu oluyormuş yalnızlığın.Bir kaç gül getirdim bir bardağa suya koy dedim. Ellerine dikkat et batmasın dikenleri dedim ama klasik sözü söyledi bana; gülü seven dikenine katlanır. Katlanmalı mıydı? Gül güzel hoş tamam da diken zarar veriyorsa başka bir yöntem bulunabilirdi illa katlanmak mı gerekirdi. Bunları düşünmek için daha çok erken elbet. Hayat bu ya dikendir ya güldür. Sonra bir kalktı ortalıkta ne aciz var ne çaydanlık nede gül. Sabaha karşı meydana çıkmaya çalışan bir güneş. Uyanmalıydı işte hayatada uyanmalıydı...
Yorumlar
Yorum Gönder