MERİÇ
Ansızın bir görüntü yada bir ses yeter. Ve insan başlar. Güler,ağlar,özler,unutur.Zamanın birinde yaşlı bir kadın varmış. Yaşıda yüzü aşkınmış, ölüm bir nefes kadar yakın bir kutup kadar uzakmış. Gel zaman git zaman korkar olmuş. Acaba unutuldum mu diye sorgular dururmuş. İnsan unutulur mu? Öldükten sonra unutuldum mu diye değil ölmek için unutuldum mu diye sorgularmış. Kusurlu bir düşünceymiş;çünkü kusursusuz olan unutmazmış asla.Sonra günün birinde o an gelmiş çatmış hep yalnız ölmekten korkan kadın birden canını teslim edivermiş. Ve son olarak oda unutulmuş. Herkesin unutulduğu gibi. Hem hatırlanacak ne var ki? Milyonlarca bilemedin trilyonlarca insan geldi geçti şu dünyadan senin unutulmayacak neyin var? Sen insansın;sen unutmaksın.Hatırlamaksın en son hatırladığın şey ne mesela bir kez düşün bakalım. Şimdi ben düşünüyorum en son hatırladığım şey üniversiteden bir arkadaş şiir gibi sesi olan bir arkadaş kulağım da onun sesi yankılanıyor. Belkide bu akşam onu hatırlamak istediğimdendir. Çok yaşasın demiyorum hayatı anlamlı yaşasın çok yaşamak marifet değil. Bir gün bahçede telefonla konuşurken gördüm karşımda,hararetli hararetli kitap okuyordu o mu okuyordu kitap mı onu okuyordu belli değil. Dikkat çekmemek için telefonla ilgilenir gibi yapıp izledim. Elleriyle sıkı sıkı tutmuş kitabı havada güzeldi ama dış dünyayla alakası yoktu. Öyle dalmış ki,belliydi kitapla konuştuğu bende oturdum bir insanın kitap olmasını izledim. Keyif verici bir andı. Mesela sormak istedim. Nedir senin bu halin diye? Akşama kadar izlemek isterdim bir kitabı bitirmiş olurdum. Ama bazı kitapların sonunu getiremeden tozlu raflara kaldırmak zorunda kalıyoruz. Oda öyle bir kitaptı.Tozlu raflarda bekleyen bir kitap. Her neyse yaşamakta bu değil midir zaten? Raflar dolusu kitaplar insan dolu topraklar...
Yorumlar
Yorum Gönder