KÖY İÇİ

Nereye gidersen git ait olduğun yer içinin huzur bulduğu yerdir. Benim içimin huzur bulduğu yer, çocukluğumun geçtiği yer. Yani köyümüz. Eskiden köye gelen,şehirde yaşayan çocukları hep şanslı olarak görürdüm. Onlar istediği oyuncağa sahip olurlar, istediği yere gezmeye giderler, istediği yemeği yerler diye düşünürdüm. Bizse okula gittiğimiz bölümlerin dışında günün geriye kalan kısmını köyde kendi uydurduğumuz oyunları oynayarak yada ailemize yardım ederek geçirirdik. Genelde bu yardım çobanlık olurdu. Çoğu kişinin inekleri vardı. Bizimde bir sürü ineğimiz vardı. Hepsinin birer ismi vardı: Gökkız,Hanım,Kadın,Bıdış,Karakız,Alaca,Tosun gibi. Veteriner geldiğinde onlara aşı yapar ve isimlerini sorardı. Kimliklerini çıkartırdı. Hayatımızın büyük bir parçasıydılar.Annem yada babam onları gütmeye götürürdü. Sabah 9 gibi giderlerdi. Cumartesi ve Pazar günleri okul olmadığı için bizde giderdik. İşte bu noktalarda çocukluğumu yaşayamadığımı düşünürdüm. Bir görevim vardı. Tarla bahçe kıyılarında bekler ineklerin o bölgelere girmesini önlerdim. Öğlen yaklaşınca eve gideceğiz diye mutluluktan ölürdüm. Çünkü yemek yiyeceğiz ve öğlen sıcağından sonra onları tekrar koyverecektik. Bu durum böyle uzun yıllar sürdü.Köyde her şeyin duyuları ve duyguları canlandırıcı bir yönü vardı. Öğleden sonra bir koku vardı. Soğuk bir bulut kokusu gibi. Çeşmelerden akan sular öğleden sonra daha soğuk olurdu.Ağaçların yeşilleri daha da koyulaşırdı. Toprak soğurdu.Çiçekler boynunu bükerdi.İnsanlar ciddi hazırlıklar yapardı. Kadınlar yemek yapmaya başlardı. Erkekler ise uzak tarlalardan inekleri toparlayıp köye doğru yola çıkardı. Çocuklar oyunlarının son demlerini oynarlardı. Sonra yukarı mahalleden aşağıya doğru tıngır mıngır koyunlar inerdi.Kocaman köpekler olurdu etraflarında,saldıracakmış gibi bakar geçip giderlerdi. İlk olarak inekler gelir sonrada koyunlar gelirdi.Anlardık ki birazdan akşam ezanı okunacak.Yavaş yavaş bırakırdık oyunları.Sonra tıpış tıpış eve giderdik.Hele ki evde soba yanıyorsa soğuktan sıcağa geçen yanaklarımız kıpkırmızı olurdu.Tam o saatlerde babam ineklere bakmış eve gelirdi. Haberleri açar izlerdi. Sanki dünyanın en önemli bilgileri veriliyormuşçasına hepimizi sustururdu. Haberlerden sonra kumanda anneme geçerdi.Sabahları erken kalkıncada bize.Akşama doğru çay yapardı babam,çayın yanında hiçbir şey yemezdi.Bizde samanlığa gömdüğümüz elmalardan yerdik.Tatları o kadar güzeldi ki bu günlerde yediğim hiçbir elmanın tadı onlara benzemiyor.Sonrasında sobaya bir odun atarlardı ve sobanın olduğu odada bizi bırakır kendileri soğuk odaya giderlerdi.Işıklar kapanırdı. Ben her gece babannemin öğrettiği duaları okurdum ve ardından Allah'a en sevdiklerimin sıralamasını rutin olarak yapıp uyurdum. Sıralamamdan bahsedeyim, Şu şekilde başlardım: Allahım en çok seni sonra peygamberlerini sonra Kuranı sonra annemi babamı sonra abimi babannemi kedim zeytini inekleri seviyorum diye devam ederdi. Tabi o gün yaşanan durumlara göre her akşam bunların güncellemesini yapar ve uyurdum. Sobanın çıtırtısı ,tavana yansıyan ışığı,odada soyulan elma kokusu,dışarıdan gelen çekirge sesleri,köpek sesleri eşliğinde bir günü bitirirdim.Bu günlerde o zamanların değerini öyle çok anlıyorum ki zihnimde o zamanların kokusu,şarkıları,sıcaklığı beliriyor. Dönebilseydik diyorum bir kereliğinede olsa dönebilseydik.

Yorumlar

Popüler Yayınlar