Gece yarısı muhabbeti
Zaman zaman hayatla ilgili metaforlar üretirim zihnimde.Bunlardan bir tanesi şudur;dijital ortamda oyun başlamadan önce bir looding skalası var. Yavaş yavaş yeşil renkle dolar orası,sonrasında oyun açılır.Tıpkı yaşamımız gibi,yavaş yavaş doluyor süremiz. Acaba bizim yeşilimiz yüzde kaçta? Bu durum insanı korkutuyor. Sonumuz ne kadar belirli olsa da hayat süremiz çok belirsiz. Yarın ölme gibi bir ihtimalimiz var veya yüz yaşına kadar yaşama gibi farklı bir ihtimal daha. Bu kadar belirsizlik içerisinde bir de yaşamın kendisi olarak,belirsiz durumları var. Sevdiklerimiz söz konusu olunca da durum farklılaşmıyor. Herkes kendi hayatının skalasını dolduruyor. Geriye gitmek yokken ileriye gitmek hızlıca oluyor. Eskiden geçen günlerimin farkında değildim. Hatta günler bir an önce geçsin isterdim. Yaşla beraber hayatı daha anlamlı yaşamaya başlayınca zaman hiçbir şeye yetmemeye başladı. Hele ki zamansız kayıplar söz konusu olunca biranda herkes ölecek gibi düşünüyorsunuz ve beraberinde kaybetme korkusu kaplıyor içinizi.Misal verirsek düşündüğümüz o insan,her kim ise. Çünkü herkesin zihninin içinde. Ona söyleyecek o kadar cümlemiz varken veya yapmayı planladığımız o kadar şey varken biz kenarda mazlum bir çocuğun beklediği gibi bekliyoruz. Yarın onun ölmeyeceği ne malum? Tabi bu düşünceyi yerli yerinde kullanmazsak yersizce bir yaklaşım olur. “Ölüm var her şeyi yapalım.”Bu iradesizce bir yaklaşım. Ne kadar konuşursak konuşalım ne kadar düşünürsek düşünelim son gün geldiğinde yaşama dair ukdelerimiz hep olacak. Çünkü bu dünya tamamlanıp bitirme dünyası değil. Üçte birlik dilimin sadece üçte ikilik kısmı burası. Yani burada her an her şey olabilir.Sevebiliriz, üzülebiliriz, mutlu olabiliriz, anlayabiliriz bizden milyon yıl önce yaşayan insana da bunlar oldu. Ve sonrasında yaşayacak insanlara da bunlar olacak. Şu cümleyle noktalamak istedim Cahit Zarifoğlunun çok sevdiğim bir sözü “Burası dünya ne çok kıymetlendirmek oysa bir tarla idi ekip biçip gidecektik.”
Yorumlar
Yorum Gönder